Röportaj
Greif: Yeni Deneyimler, Fabrika İşgali
14/03/2014
10 Åžubat’tan bu yana Esenyurt Greif Çuval Fabrikası’ndaki işçiler toplu sözleşmede anlaşma sağlanamadığı için fabrikayı işgal altında tutuyorlar. Mücadele içerisinde aktif olan Engin Yılgın ile yapılan röportajı yayınlıyoruz.
Suphi Toprak: Kendinizi bize tanıtabilir misiniz?
Engin Yılgın: Ben DİSK/Tekstil Esenyurt Bölge Temsilcisi’yim, adım Engin Yılgın.
S.T.: İşçi misiniz burada? İşçilik yaptınız mı bu fabrikada?
E.Y.: Evet, 6 ay kadar burada çalıştım. O süreçte işçi arkadaşlarımızla birlikte örgütlenme sürecini başlattık. Ben sağlık sorunlarımdan dolayı fabrikadan ayrılmak zorunda kaldım. Ancak örgütlenmeye fiilen dışarıdan devam ettim. Bu başlatmış olduğumuz örgütlenme çalışmalarından dolayı, sendika onlarla çalışmayı teklif etti ve onlarla birlikte buradaki örgütlenme çalışmasını devam ettirmeye başladık. Bölge temsilcisi olarak devam etmiş oldum sendikada.
S.T.: Greif mücadelesi nedir ve nasıl başladı?
E.Y.: Greif, tüm fabrikalarda yaşanan sorunlar gibi ücretlerin düşük olması, taşeron sorununun burada var olması, özelikle 44 tane taşeron firmaya parçalanmış olması buradaki üretimin en ciddi sorunlarından bir tanesiydi. Bunun yanında işçilerin iş haklarının işverenin iki dudağı arasında olması ve sık yaşanılan iş kazaları, bunların toplamında buradaki Greif örgütlenmesi açısından önemli bir yer tutuyordu. Bu anlamıyla Greif örgütlenmesi başlatıldı ve burada çalışan arkadaşlarımızın anayasal haklarını kullanarak sendikalı olması sağlandı. Bu süreçte arkadaşlarımızın toplu sözleşme taleplerinin işveren tarafından kabul edilmemesinden kaynaklı bu süreç başladı. Özelikle o süreçte yasal prosedür dedikleri süreci beklemeden işçi arkadaşlar kendi taban örgütlülüklerine dayanarak söz, karar, yetkilerini kendileri kullanarak burada bir işgal başlatmış oldular.
S.T.: İşçilerin hepsi mi işgale katıldı?
Sendika üyesi olan arkadaşlar bu işgale katıldı. Toplamda 600 sendika üyemiz var, Bunların 500”²ü işgali gerçekleştirdi.100”²ü katılmadı.
S.T.: İşçilerin karar alma mekanizması nasıl işliyor?
E.Y.: Hadımköy’deki fabrikamızda 14 bölüm var ve her bölümün ayrı komitesi var. Bir de buralarda yürütülen tartışmalar ve alınan kararların değerlendirildiği üst komite var. Her karar işçilerin inisiyatifiyle alınıyor fabrikada. İşgal eylemimizin başladığı 10 Åžubat’tan beri fabrika komitesi iki günde bir toplanıyor.
S.T.: DİSK üyesi sendikanızla yaşanan süreç nedir?
E.Y.: Biz bir yıl boyunca DİSK/Tekstil’de örgütlendik ve kadrolu işçiler içerisinde yetki aldık. Ardından da taşeron işçileri sendikaya üye yaptık. Yetkinin gelmesinin ardından toplu iş sözleşmesi süreci başlatıldı. Ama GREIF yönetimi bu talepleri kabul etmek yerine “fabrikayı kapatıp işçileri sokağa atmakla” tehdit etti.
Biz yetki aldığımızda bir arkadaşımızı işten çıkarmıştı, biz de üretimden gelen gücümüzü kullanarak o arkadaşımızı işe geri aldırdık. DiSK/Tekstil Sendikası bu haklı, meşru mücadeleyi gayri meşru gösteren bir yazı yayınladı sitesinde. Biz de işçilerin eyleminin sahiplenilmemesine tepki göstererek DİSK’e gittik. Bağlı bulunduğumuz konfederasyon DİSK’in üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesini istedik.
DİSKyönetimi ise, kendilerine bağlı olan sendikaların iç işlerine karışamayacaklarını söyledi. DİSK yönetimine bu mücadelenin yanında olmasını söyledik ve somut adımlar atmasını söyledik. Ama ne yazık ki o noktada DİSK de bu mücadeleyi sahiplenmek yerine, daha çok uzaktan seyretmekle yetindi.
S.T.: DİSK’in 47. yıldönümü etkinliğinde yaşanan olaylar nedir?
E.Y.: DİSK’in 47. yıldönümünde, işgal eylemimizi ve taşeron köleliğine karşı başlattığımız direnişimizin sesini o salona taşımak istedik. Bu anlamıyla işçilerin DİSK’in kuruluş yıldönümünde bulunmması gerektiğini düşünerek oraya gittik. Hem buradaki mücadelenin oradaki sesi olarak hem de işçilere ait olan DİSK’in kuruluşunun işçiler tarafından kutlanması gerektiğini söylemek için çıktık oraya. Programda bize yer verilmemesi ve söz hakkımızın gasp edilmesi nedeniyle orada bir eylem gerçekleştirdik. Kuruluş yıldönümü etkinliğini iptal etmek zorunda kaldılar.
S.T.: Bu eylemlerden sonra DİSK’in tutumunda bir değişiklik oldu mu?
E.Y.: DİSK’in grevi sahiplenmemesi sonucunda buna yönelik bizim de eylemlerimiz oldu. Özelikle DİSK’in Åžişli’deki genel merkez binasına giderek orda basın açıklaması gerçekleştirdik. Uyguladığımız eylem sonuç verdi ve 10 gün boyunca direnişimizi görmezden gelen DİSK yönetimi, direnişimizin 10. gününde Hadımköy’deki işgal fabrikamızı ziyarete geldi. Bu ziyaretlerinin sadece bir görsel olarak kalmamasını, aynı zamanda onlardan somut taleplerimiz olduğunu ziyaret sırasında kendilerine aktardık. Ama şimdiye kadar herhangi bir dayanışma kampanyası örgütlemiş değiller. Sadece DİSK’e bağlı çok az sayıda şube ziyarete gelerek bir miktar destek sundular. Bunun dışında DİSK yönetimi önümüze somut bir plan koymadı.
S.T.: Grevin talepleri nelerdir?
E.Y.: Bizler, geleceğimizi ve güvenceli çalışma hakkımızı tehdit eden, anayasaya göre dahi suç olan taşeron çalışmanın kaldırılmasını ve fabrika bünyesindeki taşeron şirketlerde çalışan tüm arkadaşlarımızın kadroya geçirilmesini istiyoruz. Yıllardır düşük ücretlere ve kölelik koşullarına mahkum edilen işçilerin ücretlerinin yükseltilmesini istiyoruz.
Her türlü sosyal haktan yoksun olarak çalışılan fabrikada sosyal haklar istiyoruz. İşte en insani ve temel taleplerimize kulak tıkanması nedeniyle haklı ve meşru taleplerimiz için direnişteyiz.
S.T.: Çalışma saatleri için ne düşünüyorsunuz? Burada 12 saat çalışanlar var, bunun 8 saate düşürülmesi talebi var mı?
E.Y.: 3 vardiya çalıştırılıyor burada. Bunun yanında performans dayatmaları var. Özelikle mesailerin fazlaca olmasından kaynaklı arkadaşlarımızın da maaşları düşük. Arkadaşlarımız zorunlu bir şekilde mesaiye kalıyorlar. En çok yaşanan sorun bu. Ìcretlerin ve diğer sosyal hakların verilmesiyle beraber mesailere kalmayıp, aileleriyle daha fazla vakit geçireceklerdir işçiler.
S.T.: Åžu an siz fabrikayı 30 gündür fiili olarak işgal etmiş durumdasınız. Peki, bu işgal ettiğiniz fabrikada üretim perspektifi var mı ve böylesi bir sürecin önünde somut olarak hangi sorunlar durmaktadır?
E.Y.: İşverenlerin bizim taleplerimizi karşılamaması durumunda buradaki direnişimiz devam edecek. Bu süreç içerisinde bizler de bir planlama yapmayı düşünüyoruz. Bu anlamıyla üretim yapılabilir mi, üretim yapılırsa üreteceğimiz ürünleri satabilir miyiz. Yanı sıra fabrikayı satabilir miyiz gibi tartışmalar da mevcut. Bugün için koşullar nedir, açıkçası öngöremiyoruz. Ìretim yapmayı da düşünüyoruz.
S.T.: Mesela böyle bir üretim sürecinde büyük bir dayanışma ağının ortaya çıkması gerek. Bu konuda somut gelişmeler var mı? Mesela dayanışma komiteleri hangi şehirlerde var? Buralarda dayanışmayı büyütmek için neler yapılıyor?
E.Y.: Åžu an var olan dayanışmalar direnişin ihtiyaçlarını karşılama üzerine kurulmuş durumda. Direnişin 30. gününe kadar ciddi dayanışmalar örgütlendi. Çeşitli illerde işgal eylemimizle dayanışma amacıyla platformlar kuruldu. Yurtdışından özellikle BİR-KAR’ın hem eylemli hem de maddi dayanışması sürüyor. Diğer yandan, Gezi sürecinden sonra kurulan mahalle forumları ciddi bir destek örgütlüyorlar. Ama bu dayanışmanın daha da genişlemesi ve yayılması burada yapılacak üretimin de, sizinde dediğiniz gibi, üretimi yaratabilme imkanını ortaya çıkartır.
S.T.: Arjantin’deki işçilerin üretimi ele aldığı örnekler mevcut. Bu konuda 13 yıldır patronsuz ve sendikasız üretim yapan Zanon fabrikası işçi mücadelelinde önemli bir mevziyi temsil etmektedir. Buradaki slogan, fabrikaların işçilerin kontrolünde kalarak kamulaştırılması, üretimin devam etmesi ve makinaların yenilenmesi gibi maddi külfiyeti çok olan süreçleri, ancak devletin maddi kaynaklarına yönelmek ile nihai olarak çözülebilir.
E.Y.: Arjantin deneyimleri oldukça önemli. 13 yıldır işçilerin patronsuz ve bürokratsız kendi kontrolünde üretim yapan Latin Amerika’nın en büyük seramik fabrikası olan Zanon fabrikası incelenmeye değer bir örnek teşkil etmektedir.
S.T.: Kapitalist şirketlerin boykotu ve maddi külfiyatı ağır olan makinelerin yenilenmesi gibi sorunları devletin maddi imkanlarıyla aşmak mümkündür. İşçilerin kontrolü altındaki bir fabrika, kar edebilmek için çalışma saatlerini 12 saate çıkarmaz, taşeronlaştırmaz, maaşları düşürmez, kar edebilmek için işçilerin can güvenliğini riske atmaz ve bankalardan gerekli olan kredileri kolay kolay alamaz, o yüzden devletin maddi imkanlarını kullanmak önemlidir. Buradaki anahtar rol gene, işçilerin kendi üretimlerinde ve fabrika üzerinde tek söz sahibi olması gereklidir. Bu aynı zamanda devletin yapısına dair bir müdahale anlamına gelecek bir mücadele alanı açar.
S.T.: Peki DİSK’e yönelik bir beklentiniz var mı?
E.Y.: Her zaman şunu söylüyoruz. DİSK, mücadele tarihiyle, geçmişiyle Türkiye işçi sınıfı tarihinde onurlu bir mirasa sahip. DİSK’in ‘*direnİşçi’ kampanyaları oldu. Biz de buna uyduk ve örgütlendik. Ama direnen işçilere sahip çıkılmadı. DİSK ve DİSK/Tekstil yönetimi üzerinde basın oluşturma yönünde müdahalelerimiz devam ediyor. Sürekli bir biçimde, sendikaların gerçek sahiplerinin işçiler olduğunu söylüyoruz. Sendikalar gerçek sahiplerine geçene kadar da bu mücadele devam edecek.
S.T.: Talepleriniz arasında DİSK’in örgütlü olduğu fabrikalarda işi bırakma, işi yavaşlatma, grev bulunuyor mu?
E.Y.: Evet, DİSK’in örgütlü olduğu yerlerde iş durdurma, iş yavaşlatma ve eylem planlamaları yapması ve gene DİSK’in uluslararası düzeyde bir sınıf dayanışması örgütlemesini istiyoruz. Bunun dışında, “Bir yevmiyeni Greif işçileriyle paylaş!” kampanyası başlattık. Bu kampanyanın da işyerlerinde hayata geçirilmesini istiyoruz.
S.T.: DİSK sendikasının aktifleşmesi ve kendi olduğu fabrikaları harekete geçirmesi, sizin kendi üretiminiz gerçekleştirmek için gerekli siyasal ve lojistik desteği de sağlamaz mı?
E.Y.: Kesinlikle sağlar. Åžu anki suskunluk işveren tarafına hizmet ediyor ve işçileri zayıflatıyor. Bunu amak için konfederasyonun desteği önemli.
S.T.: Peki işverenle şu an görüşmeler nasıl gidiyor?
E.Y.: Özelikle sendikanın verdiği bazı haberlerden dolayı haberimiz var. İşveren kendine bir danışman tutmuş ve bu danışman üzerinden bu süreci anlaşmaya vardırmak için birtakım görüşmeler yapıyor. Greif uluslararası bir şirket ve borsadaki düşüşe sebep olmamak için son derece dikkatli davranıyor. Karşımızda, sektöründe dünya çapında en önde gelen firmalardan biri duruyor. En son, 10 Mart’ta işveren tarafıyla biraraya geldik. Taleplerimizi karşılamayan teklifler sundukları için görüşme olumsuz sonuçlandı.
S.T.: Sizle mi yapılıyor, DİSK ile mi yapıyor, kimle kim arasında yapılıyor bu görüşmeler?
E.Y.: DİSK Tekstil yönetimiyle dolaylı görüşmeler yapılıyor bunun dışında.
S.T.: Peki bundan sonra süreç nedir nasıl gelişiyor?
E.Y.: Buradaki sürecin uzamasından dolayı illa ki burada birtakım sıkıntılar yaşanıyor, ama biz bu başladığımız mücadelemizdeki kararlılığımız da yüksek. Sürecin uzamasına yönelik bizim de buradan müdahalemiz olacak. Greif’ın Anadolu Yakası’ndaki fabrikalarında çalışan işçilerle de bağlantılarımız var. Buralarla da görüşüyoruz. Kazanana kadar mücadelemize, direnişimize devam edeceğiz.